GERİCİ HAREKET İÇİNDE KADINLAR

Kadınlar, her birinde farklı biçimde konumlansalar da toplumsal hareketlerin temel dinamiklerinden biridir. Örneğin Türkiye solu kadın militanlığının yaygınlaşmasıyla daha özgün duyarlılıklar kazanırken, Kürt halkının mücadelesi ise kadının özgürleşme mücadelesi ile el ele gitmiş ve hareketin özgün bir karakter kazanmasında etkili olmuştur.


Kadınlar, Kürt hareketi ve Türkiye soluna özgürleşerek nefes verirken Siyasal İslam içinde aynı dinamizm tam tersi bir kapatma/kapatılma yaşayarak sağlanmıştır. Gerici ideolojinin tasavvurundaki İslami toplumun bekaası, kadının evden çıkmaması ile sağlanır. Tolumsal yaşama katılması caiz ''erkek müminlerin'' dış dünyanın tüm olanaklarından sonuna kadar nasiplenerek dünyevi yaşamın zevklerine kapılıp gitmeleri, kapatıldıkları evlerde onları bekleyen kadınlar sayesinde engellenir. Erkekler ve toptan tüm hareket kadınlar sayesinde muhafazakar değerlere kopmaz bağlarla bağlanabilir. Böylece evlerinden çıkmayarak, sokaklardan uzak duran kadınlar da İslamcı hareketin ideolojik bekçileri haline getirilir. Bu görüşün aksini savunanların kendine dayanak olarak seçtiği türban eylemleri bile kadının etken değil edilgen olduğu bir süreçtir. AKP'nin iktidara gelmesinin hemen ardından türban davasında vuslata erilmeden eylemlerin bıçak gibi kesilmesi de bu süreçte kadınların iradesinin değil hareketin toptan çıkarının ve iradesinin asıl belirleyen olduğunu göstermiştir.

Gericiliğin, ataerkil toplumun ortaya çıkması ve varlığını sürdürmesinde önemli bir rolü vardır. Gücünü dinden alan gerici hareket, bu sayede erkeğin üstün kabul edildiği toplumsal ilişkilerin, toplumsal cinsiyete dayalı iş bölümünün, kadına karşı işlenen suçların toplum nezdinde meşru görülmesini sağlar. Dini mitler, hadisler ve kutsal kitaplar aracılığıyla erkeğin her türlü haksızlığını aklar. Üstelik bunun için kullanılan dinsel değerlerin sorgulanamayışı erkeğin egemenliğinin sürdürülebilir olmasına da yarar. Gericilik, kadına karşı şiddet, taciz, baskı ve her türden eziyet dini referanslarla açıklanırken kendisine asla sorgulanamaz nitelikte sağlam dayanaklar oluşturur. Kocaya itaati dinin bir gereği olarak sunar ve pekiştirir.

Türkiyeli kadınlar için din ve onun beraberinde getirdiği tüm inanışlar dünyaya geldiği andan itibaren kadına öğretilen ve tek seçenekmişçesine önüne koyulan bir zorunlu tercih halini almaktadır. Bu inanış kadını bir düşman unsur olarak tanımlayan ve gücünü eril söylemi ile pekiştiren bir dünya görüşüdür. Gerici toplumsal görüşü bir özgürlük tercihi olarak tartışmak ancak toplumsal baskı ve otoriter erkek egemen aile yapısını göz ardı ederek mümkün olabilir...