10 Aralık 2009 Perşembe

yağmurla gelen...


kasvetli bir gündü...
Sırılsıklam ve gözlük camlarım buğulu halde o an benimmiş gibi görünen ama pek de tanıdık gelmeyen evimin kapısını açmak üzere cebimden anahtarlarımı çıkardım. anahtarı deliğe soktuğumda bir an, her zaman yaptığım ama neden yaptığıma dair hiç bir fikrimin olmadığı gibi

"ne olacak lan bu fenerbahçe'nin hali_?"

diye düşündüm.

zaten gereğinden fazla klişe haline gelen bu düşüncenin yerini

"niye hep fenerbahçe'nin hali bu denli düşünülesi oluyor_?"

düşüncesi aldı. zaten ligde ve avrupa'da iyi durumdaydı takım. alınan birkaç mağlubiyet tüm bu başarıyı alt edemezdi. peki bana ne idi_? biraz da bunu düşünmek için anahtarı kapı kilidinde dolaştırıp gizemli ve düşünen adamı oynadım. ve karar verdim... "bana neydi..." henüz hiç bir şey olmamışken tüm bu olanların ve kurduğum cümlenin anlamsızlığını düşündüm bir de...bu kadar düşünmek yeterdi bugünlük. nasılsa fenerbahçe yine ilk sıralarda olacaktı ve benim artık neden benimmiş gibi görünen ama nedenine dair en ufak bir fikrim olmayan eve girmem gerekiyordu.. aklıma gaso geldi bir an.. bu yazdıklarımı okusa belki beğenmeyecek ama yine de "bacım döktürmüşsün yine!" diyecekti. gaso'yla olan ilişkimi gözden geçirmeliydim. ama daha önce bu yazıyı neden yazıyordum ki_? ya da ben bir yazı mı yazıyordum. hayır hatırladım: bir kapının önünde, elimde anahtarlar, dikiliyordum.. sonunda anahtarı çevirip içeri girdim. tahmin ettiğim gibi ev bana benzemiyordu ama hareketlerim bayağı ve tanıdıktı. ellerim ıslak ayakkabı bağlarını çözerken beynim orada ne işim olduğunu soruyordu.. ellerim beynimin sorularını savuşturduktan sonra paltomu da çıkarıp salona girdim. kafasında bir kovboy şapkası, bir elinde puro diğer elinde ise çim biçme makinesi olduğu halde kaso oturuyordu hemen karşımdaki barda. bir an duraksayıp sorulması gereken ilk soruyu sordum:

"çim biçme makinesinin evde ne işi var_?".

cevap açıktı:

"that's america bro.."

ve sonra sorulması gerektiğini düşündüğüm ikinci soruyu da sordum.

"evimde barın ne işi var_?"


evet burası beynime göre benim evim değildi ama 21. yüzyılda bir insan evine nasıl giriyorsa öyle girmiştim eve ve beynim dışında tüm göstergeler bu evin bana ait olduğunu söylüyordu. cevap yine çok açık gibi verilmişti:

"that's america bro..."


yavaşça kaso'nun yanına yaklaştım. uzun zamandır görüşmüyorduk, değişmişti. temmuz'da başını alıp gitmişti amerikalara, bir kaç defa yüzünü görmüştüm internette ve arasıra arıyordu. özlemiştim, evet çok özlemiştim ama durumun anlamsızlığı bu özlemin önüne geçiyordu sanki. usulca yanına yaklaştım ve

"Bilo; ne olmuş sana böyle_?"

diye sordum. bakışlarını sanki gözleriyle içiyormuş gibi baktığı bardaktan kaldırmadan ve hafif gülümseyerek:

"that's america bro.."

diyiverdi.. işin b.ku çıkmaya başlamıştı artık. "bilo_?" diyebildim sadece. yine bana bakmadı ama sol gözünden bir yaşın yavaşça aktığını gördüm. bunu farkedince hemen ceketinin cebinde hazır bulunan hot-dog'u çıkardı ve hıçkırıklar içinde ağlayarak yemeye başladı. abimdir, büyüğümdür ama ne yalan söylüyüm bir an için tiksinmedim değil. yine alttan alarak
"söylesene ne oldu_?"
dedim. ve sorumu bitirdiğim anda, barın olduğu yer kapıya büründü ve BiAyAk içeri girdi. (yeni başlayanlar için BiAyAk: 1.taso, 2.kaso's avrat)
daha önceden tanışmışlığım olan zat'ın
"where is the cat's pad!"
diye haykırmasıyla, bir zamanlar ihtişamıyla ankara dedeefendi sokağı'nı sallayan kaso yerinden fırladı ve yine gözyaşları içinde
"please, please honey, I don't know, I don't eat pad's anymore!"

diyerek oradan uzaklaştı. ne saçma bir olaylar bütünün içinde yer alıyordum ben_? ve her şeyden öte, temmuz'dan bu yana ne olmuştu da kaso tıkaç yeme alışkanlığı edinmişti_? ve bundan da öte ne iğrenç bir ilişkiydi bu_? başımı öne eğip "ne olacak lan bu fenerbahçe'nin hali_?" diye düşünürken buldum kendimi. başımı kaldırdığımda herşey yok olmuş, mnoktazan karşımda belirmiş ve bildik sırıtışıyla bana bakıyordu. hiç garipsemeden lafa girdim:
"dostum inanamazsın ama çok garip birşey oldu."
hala anlamsız sırıtışıyla bana bakıyordu.
"nokta_?"
sanki bir fotoğraftı karşımdaki. ama sonra sağına döndü ve yanında beliren yaşını başını almış üç adama
"ya predsta’vliyu vam svayivo’ dru’ga"

dedi. adamlar iktisat profesörleri gibi bir şeydi anladığım kadarıyla. şaşırdığım şey adamların birden belirmesi, mnoktazan'ın orada bulunması veya bana cevap vermemesi değildi. şaşırdığım tek şey türkçe'yi bile zor konuşan mnoktazan'ın yabancı, üstelik Rusça bir cümleyi bu denli akışkan telaffuz etmesiydi. şaşkınlığımı gizlemeden bir süre bakakaldım.
"nokta_? iyi misin_?"
diye sordum. ama o yine aynı bakışlar ve aynı hareketlerle adamlara dönüp
" ya predsta’vliyu vam svayivo’ dru’ga" dedi. ,
çıldırmak üzereydim. kaso-taso ikilisi bir yana, bu noktazan vak'ası da nerden çıkmıştı_? hala yüzüne bakıyordum ve o hala aynı cümleyi, sanki VHS kasedine takılmış gibi aynı hareketlerle tekrar ediyordu. ve hepinizin bildiği gibi bu cümle sadece "size dostumu takdim edeyim" anlamına geliyordu. gözlüğümü çıkarıp gözlerimi iyice ovuşturdum. ve derin bir uykudan uyanmış bir halde, beynimin de kabul ettiği üzere kendi yatağımda buldum kendimi. akşam saatlerine kadar rüya yorumları, astroloji, galaksi, güneş yılı takvimi, epilepsi, liposakşın vs. bu rüyaya bir anlam bulabileceğim ne varsa araştırdım. ama nafileydi, tüm günümü, beynimi kemiren bir soruya esir etmiştim:
"neden böyle bir rüya gördüm_?"
.. ve en sonunda çareyi ailemizin skyman'i gaso'ya sormakta buldum. olanları en ince detayına kadar anlattım. ne gibi araştırmalar yaptığımı, bu rüyanın neyi işaret ettiğini, neden böyle bir rüya görmüş olabileceğimi, her şeyi.. ve gaso sonuna kadar sabırla dinledi, hiç usanmadan ve ara sıra neresinden çıkardığına anlam veremediğim "eee, öööö, ğğğ, zzzzttt" gibi seslerle dinlediğini belirterek..
"işte böyle bacım! kafayı yemek üzereyim, kasomuzu neden bu halde gördüm, nıktoş nasıl rusça cümle kurabilir_? açıkla bana bu ışığı!"
nidalarımdan sonra gaso bir süre bekledi...
ve bir süre daha bekledi..
hatta telefonu kapadı.
aradan bir buçuk saat geçtikten sonra aradı. heyecanla açtım ve
"evet_? evet ne diyorsun_?"
diye sordum.. cevap gayet açıktı:
"kötin açıkta kalmış..."
dedi ve telefonu kapadı... ikna olmuş gibiydim. ama yine de gaso ile olan ilişkimi en kısa zamanda gözden geçirmeliydim...


haso...



Hiç yorum yok:

Takibana Production'da bana sonbahar yaprak dökümü!!!

Takibana Production'da bana sonbahar yaprak dökümü!!!
clemson(qq)-meksika sınırından amerika'ya geçmeye çalışan kaso/taso ikilisi kameralarımızdan kaçamadı! yönetim kurulundan alındığından bihaber olan kaso'nun yorumu merak konusu..

3'ün 1'i; kola kapağı ve zavallı edriyın

3'ün 2'si;kurbağaların sevinme zamanı

3'ün 3'ü;baba, kedi ve edriyın'ın gölgesi..