22 Şubat 2010 Pazartesi

Ey Sen Ne Güzelsin Kavgamızın Şehri…


Ankara, 20 Şubat 2010 gecesinde olduğu kadar güzel olmamıştı hiç daha önce.

Kızılay ve Sakarya sokaklarında tekel işçilerinin çadırlarıyla,

Emeğin ve direnişin sesiyle,

Belki de artık bir şeyleri değiştirmeye hiç inancı kalmamışların yeniden filizlenmeye başlayan inançlarıyla,

Ekmeğini, çorbasını paylaşan on binleriyle,

Zeybeğiyle, halayıyla, horonuyla, türküleriyle bir başka güzeldi bu sefer Ankara.

Ahir ömrümüzün geri kalanında görüp görebileceğimiz en önemli mücadeleydi belki de tanık olduğumuz, işçi sınıfının sahneye dönüşüydü gördüğümüz.

Tarih yazılırken orada olmaktandı heyecanımız.

Ankara’nın göbeğinde hınca hınç sokaklarda sabahlarken on binler; ne soğuk ayaz, ne uyku yoktu oralarda. Çadırlarını ziyaret ettiğimiz işçilerin hoş sohbetiydi içimizi ısıtan, haklarını alacaklarına olan inançlarıydı bizi uyanık tutan. Hem halayımız vardı üşüdükçe başladığımız. Uyku mu bastırdı, başladık mı bir türkü tutturmaya alır başını gider o da.

“Ölmek var, dönmek yok!” demişlerdi ya hani, öyle işitmiştik yüzlerce kilometre uzaklardan; meğer ne sahiymiş bu laf, ne büyük inançmış bu.

Ailesini bırakmış memlekette, hastalanmış belki evladı, yaşlı anacığı gel dermiş… Lakin mümkün mü artık dönmek, inanmış bir kere; ölmek var, dönmek yok.

Hatay çadırında Arapça, Diyarbakır çadırında Kürtçe anlatmış dilini anlayana derdini, dilini anlamayana bir de Türkçe anlatmış tekel işçisi ama hiç yılmamış anlatmaktan, anlattıkça büyümüş inancı, anlattıkça yayılmış haklılığı.

68 gün olmuş başlayalı direnişe, yılgınlık mı, esamisi okunmuyor. Ya diyor soran, uzarsa süreç, hani 8 ay diyorlar, cevabı belli tekel işçisinin “biz buradayız, haklarımızı alana kadar”.

Dedim ya; bir başka güzeldi 20 Şubat 2010 gecesi Ankara diye, hani işitiyorduk bir başkaydı oralar, mücadele anlam bulmuştu yeniden orada ama asıl güzel olan orda olmakmış.

Bir köşede uykusuzluğa yenilmiş genç kardeşine battaniyesini örten işçi abiyi görmekmiş güzellik.

Sabaha karşı öğrenci kardeşlerine nerde kahvaltı edeceklerini sorup çorba dağıtılacağını haber veren işçi ablanın anaç tavrıymış o sokakları güzelleştiren.

On yıl önce tekelden emekli olmuş amcamızın buradayım yine de 68 gündür, gitmem bir yere diyen sesiymiş gönlümüzü aydınlatan.

Yıllardır neredeyse sadece futbol maçlarında görmeye alıştığımız kalabalıkları, bu sefer tekel işçisinin bu onurlu mücadelesinde gördük ya işte bir de ondandır Ankara’nın bu sefer bir başka güzel oluşu.

Hani bugün tekel işçisinin yılmazlığı oldu ya yarına inancımızı arttıran, işte bir de ondan anlamlıydı 20 Şubat 2010 gecesi.

Hani tekel işçisi umudu olmuş ya insanlığın, hani insanlık bugün yeniden direnişten bahsediyor ya, hani Ankara sokakları hiç olmadığı kadar kalabalık, kalabalıklar hiç olmadığı kadar kararlı ya işte bir de ondan güzel yaşamak bugün.

Hani demiş ya Ahmed Arif;

“…

tütün işçileri yoksul,

tütün işçileri yorgun,

ama yiğit

pırıl pırıl namuslu.

namı gitmiş deryaların ardına

vatanımın bir umudu…”

diye; işte bir de tekel işçisine gelsin bu dizeler bugün.

Hani bugün tüm bu hissiyatların ve sözcüklerini kıvılcımını çaktı ya tekel işçisi işte bir de ondan teşekkürler olsun ona.


Latife...

Hiç yorum yok:

Takibana Production'da bana sonbahar yaprak dökümü!!!

Takibana Production'da bana sonbahar yaprak dökümü!!!
clemson(qq)-meksika sınırından amerika'ya geçmeye çalışan kaso/taso ikilisi kameralarımızdan kaçamadı! yönetim kurulundan alındığından bihaber olan kaso'nun yorumu merak konusu..

3'ün 1'i; kola kapağı ve zavallı edriyın

3'ün 2'si;kurbağaların sevinme zamanı

3'ün 3'ü;baba, kedi ve edriyın'ın gölgesi..