10 Ocak 2010 Pazar

"ASLINDA BÜTÜN MESELE NEYDİ?"

Oysa biz hep bir düş kazasında yitirdik arkadaşlarımızı,
Karşıdan karşıya geçerken eli bırakılan çocuklardık…”
Zafer Ekin Karabay
Yaşam hiçbir mantıklı temele dayanmıyorken, irrasyonelken, düzensizken ve dahi absürtken; varoluşun zehrini başkalarıyla paylaşmak adına yazıyordu onlar. Belki de yazdıkça bulaştırıyorlardı bu zehri zamana. Ve bu yüzden kimi zaman açık açık, kimi zaman mısra aralarında intihar temasını işliyordu şairler.
Zafer Ekin Karabay, Nilgün Marmara, Cesare Pavese, Kaan İnce, Sergey Yesenin, Mayakovski, Sylvia Plat, Özge Dirik, Sosyal Ekinci, İmam Aygün, Kenan Özcan… ve dahası yaşama daha fazla tahammül etmemek adına “Hayatın neresinden dönülürse kardır…” diyenlerin bir çırpıda sayılanları...
Zafer Ekin Karabay giderken; bıraktığı "Aslında bütün mesele neydi?" diye başlayan mektubunda; “Daha ne kadar dayanabilirdim, herkesin bir başkasının acısı pahasına mutlu olduğu yaşama?” diyordu. Yerleşik yabansıydı o bu hayatın. 29 yaşının 29 Şubatında gitmeyi planlamışken, hayatta kalmaya ikna edemiyordu kendini daha fazla ve 28 yaşının eylül ayında içinde bir türlü basıldığını göremediği kitabı “Şubatta Saklambaç” ın acısıyla gidiyordu.

"Nil güne akarken şubat gibi biriktim;
dört yıl topladığı acısını yirmi dokuzuncu adımında gösteren.
Ve çıktım yaşama onun sakladıklarını sunarak saklandığım yerden.
Sonra kendime dönüp dinledim:
yeniden acılarımı ve sordum:
yaşamın neresine saklanmalı ozan,
ya da nasıl saklamalı yaşamı?”

diyordu bir şiirinde, ve o şiirdeki güne akan Nil idi Nilgün Marmara… Kendi deyimiyle "paniğini kukla yapmış hasta bir çocuk". O bu dünyayı başka bir dünyanın bekleme salonu olarak görüyordu Cemal Süreya’nın dediği gibi ve iki adımlık yerkürenin bütün arka bahçelerini görmüştü. “ölüm, yaşayabilmek için sonsuzca kaçındığımız ama sözcükleri yaşatabilmek için kucak açtığımız...” diyordu ve bir türlü hangi anlama boyayacağına karar veremediği hayatı terk ediyordu 29 yaşında.
Henüz 22 yaşında güneş gibi bu kentin batı kapısından giderken usulca Kaan İnce;
"Ve ben güzün ağlayacağım
sulara çekileceğim dönerken balıkçılar
yakamoz göreceğim dümensiz simsiyah gözleri
öleceğim
ve ben”
diyordu.

Cesare Pavese ise; “yaşama uğraşı”ndan vazgeçerek kendini derin bir uykuya bırakıp “sözler değil, eylem. Artık yazmayacağım...” deyip günlükleri dışında tüm yazdıklarını yakarak intihar ediyordu.
Diyordu ya Zafer Ekin Karabay aslında bütün mesele neydi diye, başkalarının acıları pahasına mutlu olanlar mı, acı çekene sarhoş gibi davranıp hadi kalk yeter artık diyenler mi neydi asıl mesele? Hayat intihar etmeye bile değmezken; bizi Zafersiz, Kaansız, Nilgünsüz bırakan asıl mesele belki de sadece “hayatın ağırlığı karşısında insanın hafifliği” idi Alaattin Topçu’nun da dediği gibi. Oysa intihar hayatın anlam kazandığı bir noktada anlam kazanmıyor muydu? Hayat bu kadar absürtken bir insan ölmüş ya da ölmemiş ne fark ederdi?
Şimdi bana kalansa Tezer Özlü’nün Pavese için söylediğini tekrar etmek tüm bu isimler için tek tek, ayrı ayrı…
Bu kahrolası yeryüzünün büyük yalnızları… Sizi ne denli seviyorum.”
Latife

Hiç yorum yok:

Takibana Production'da bana sonbahar yaprak dökümü!!!

Takibana Production'da bana sonbahar yaprak dökümü!!!
clemson(qq)-meksika sınırından amerika'ya geçmeye çalışan kaso/taso ikilisi kameralarımızdan kaçamadı! yönetim kurulundan alındığından bihaber olan kaso'nun yorumu merak konusu..

3'ün 1'i; kola kapağı ve zavallı edriyın

3'ün 2'si;kurbağaların sevinme zamanı

3'ün 3'ü;baba, kedi ve edriyın'ın gölgesi..